23 Şubat 2014 Pazar

KARANLIK BİR ANI


Soğuk, çok soğuk diye geçirdim içimden. Yazın bu zamanında bu kadar soğuk bir yer bulmak garibime gitmişti. Tüm fark edebildiğim buydu çünkü gözlerim başka bir şeye bakamayacak kadar meşguldü.

Karşımda küçük bir çocuk vardı. Sarı saçlıydı, yürümeyi öğreneli pek uzun zaman geçmemişti belli ki. Hani şu paytak paytak yürüyüp sonra yeri devrilince çok komik bir görüntü oluşturanlar, hani şu güldüğünde insanın içini ısıtan masum bakışlarıyla, hani şu saflığıyla yetişkinlerin hayranlıkla izlediği çocuklardan. Yalnız sorun vardı. Çocuk ağlıyordu ama ağlarken insanı delirten bir sessizliği vardı. Yüzüme bakıyordu yalvarır gibi.
Ve ben... Elimde bir silah vardı. Soğuk metal parçasını çocuğun yüzüne doğrultmuştum. Bu benim irademin dışındaydı. Zaten bu boktan hayatımda neyi kendi irademle yapmıştım ki... Buraya nasıl geldiğimi bile hatırlamıyordum. İkimiz de ses çıkaramıyorduk. Kalp atışlarım delicesine hızlanmıştı, ellerim terliyordu, sürekli yutkunuyordum. Midemde çok değişik bir sancı vardı daha önce hiç hissetmediğim bir şekilde. Buzdolabını hatırladım ve nasıl oldu da durum buraya geldi diye düşündüm. Sanki o günü hatırlamanın sırasıymış gibi. Hızlıca düşüncelerimi topladım. Ne yapacağıma karar vermeliydim.

-Kurallar çok açık değil mi ya sen ya o. Bugün ikinizden biri öleceksiniz. Artık karar verme zamanın geldi , dedi bilge adam. En azından kendisine öyle seslenilmesini istiyordu. Bir insana bir çocuğu öldürtmeye çalışmanın neresindeydi bilgelik?  

Aslında uzaktan bakınca çok sakin ve normal birisine benziyordu. Ama gözlerine dikkatli bakınca o hüznü görmek hem basit hem de dehşet vericiydi. Gözlerinin içine bir süre baktığımda durumun ne olduğunu unutup ona üzülmeye başladım bir an için bile olsa. Bir insanın bu kadar acı çekmesi mümkün müydü? Peki ya sadece gözlerine bakarak bu acıyı anlamak? 10 dakikadır uyanıktım ve bende bu kadar fazla izlenim oluşturmuştu. Belki de durumun vahametindendi.  Kafam karışmıştı. Zaten benim gibi dayatmalar kurallar dogmalar etiklerle çevrili bir insan olağan dışı durumda bulunmamalıydı. Bu sistemin öngöremediği bir talihsizlikti. Birden düşüncelerimden sıyrıldım ve basit bir şekilde konuştum:

-Neden ha? Neden ikimizden biri ölmeli? Gerçekten birini öldürmenin bilgelikle ne alakası var? O daha küçücük bir çocuk neden yaşamasına izin vermiyorsun?

Çocuk susuyordu. Bilge adam sakince yanıtladı sorumu.

-Hayır, dedi bilge adam. Bu tamamen senin elinde. O çocuğun yaşamasına izin verebilirsin ya da kendi yaşamına devam edebilirsin. Ama şimdi sana ufak bir yardım.
Şu anda çocuğun önünde çok iyi bir gelecek var. Ona en iyi imkanları sunarak belki de bir insanın yaşayabileceği en iyi şekilde yaşatacağım. Kesinlikle dünyayı değiştirecek buranın daha iyi bir yer olmasını sağlayacak.

Ve diğer tarafta senin hayatın. Yalnızsın. Bu dünyada seni gerçekten seven kimse olmadı. Tüm hayatın çıkar ilişkileri üzerine kurulu. Basit alışkanlıkların var. Hayatını haftalık bir tablo şeklinde yazsaydım yılda en fazla 2 ya da 3 kere bu tablonun dışına çıkabilirdin. Sıradan bir işte çalışıyorsun. Basit işin dünyaya hiç bir şey kazandırmadığı gibi senin işini dışarıda yapabilecek sürüyle insan var. Eğer seni seçmeseydim bundan sonra da hayatında hiçbir değişiklik olmayacaktı. Basit bir mantık evliliği yapıp basit bir şekilde ölecektin ve bu dünyadan sessizce ayrılacaktın.
Ama tabi bu çocuğu öldürürsen bilge adam olmak yolundaki ilk adımını atmış olacaksın. Ve insanların görmediği görmek istemediği her şeye şahit olacaksın şimdiki boktan hayatından bile daha mutsuz olacaksın. Çünkü bu yolun sonunda acı ve gerçeklikten başka hiçbir şey yok.

Ellerim titriyordu. Ve birden düşünmeye başladım. Beynim hiç olmadığı kadar hızlı çalışmaya başladı. Eğer bu çocuğu öldürürsem hayatıma devam edebilecek miydim? Sahip olduğum tüm etik ve dini değerlerin baskısına dayanabilecek miydim? Eğer böyle masum bir çocuğu öldürürsen nefretle baktığım canilerden savaş meraklılarından ne farkım kalacaktı? Kan görmeye bile dayanamayan ben çocuk öldüğündeki görüntüyle başa çıkabilecek miydim? Çocuğun hayatını kurtarırsam beni ileride insanlara anlatır ve ölümsüzleşirdim belki de. Kararımı vermiştim.

-Son 5 saniye.
Bu sırada silahı şakağımdan karnıma doğru indirdi. Sanırım yavaşça ölmemi istiyordu.
Kaskatı kesilmiştim.
-4
Hayatımı ne kadar işe yaramaz ve boş bir şekilde geçirdiğimi fark ettim.
-3
Gözlerimden akan yaşları durduramıyordum.
-2
Ölecektim.
-1
Gözlerimi kapadım.
Çocuk susuyordu.
-TAK!

Silah sesinin hemen ardında kasıklarımdan karnıma doğru bir sıcaklık hissettim. Acı yoktu. Sanırım ilk vurulma anında böyle oluyordu. Ama bir gariplik vardı. Gözlerimi yavaşça açmamla kusmam bir oldu. Sıcaklığın sebebi altıma işememdi. Ağlamamı durduramıyorum. Ateş eden bendim. Çocuğun beyni etrafa saçılmıştı. Hepsi gitmişti. Öğrendiğim inandığım destek verdiğim (ama asla uğruna savaşmadığım, çünkü bu kurallara karşı gelmek olurdu) her şey bir anda ellerimin arasından kayıp gitti. O anda tüm mutsuzluklarım birer birer aklıma gelmeye başladı. Sadece sevişmek için sevdiklerim, kaybettiklerim, kazanamadıklarım, sadece açgözlülük yüzünden kazanıp sonradan aslında atmak istediğimi fark ettiklerim, para için sattığım hayallerim zamanım ilişkilerim... Ama bir an sonra karşımdaki ölü bedene baktım. Kaybetmiştim.

-B-b-b-bu nasıl olur. B-b-b-ben onu öldürmek istememiştim.
-Hayatta kalma içgüdüsü, diye yanıtladı bilge adam.
Kafamı yere eğdim. Hareket etmiyordum. Gücüm kalmamıştı. Ağzımdan sadece şu kelime çıktı.
-Kaybettim.
-Neyi kaybettin? Bu soruda meraktan çok bana bir şey söyletme amacı olduğu apaçıktı.
-Tüm değerlerimi, yaşanmışlıklarımı, kişiliğimi. Kısacası burada az önce iki kişi öldü.
Gülümsedi. Sanırım artık hiçbir şeyden emin değildim.
-Evet, dedi. Bilge adam olma yolundaki ilk adımındı bu. Şu anda ruhu olmayan bir bedensin. Ama bunu kasıtlı yapmadığın için hala ruhun özünü taşıyorsun. Artık bir kimliğin yok. Şimdi ya ruhunu o saçma dogmalarla tekrar doldurursun ya da benimle gerçeği aramaya gelirsin.

Silahı güven işareti olarak yere bıraktı.

Soğuktum. İçim bomboştu. Hiçbir şey hissetmiyordum. Üzgün bile hissedemedim bilge adamın konuşmasından sonra. Şu anda 25 yaşında hayati refleksleri olan bir bebektim.

O anın şokuyla mı bilmiyordum geçmişim gitgide silikleşiyordu.
Sanki bir film gibi.
Vasat bir film.
Adını hatırlayamadığım oyuncuları tanıyamadığım sadece izlediğimden emin olduğum bir film.
Ya da belki izlememişimdir.
Sahi o filmin adı neydi?

Silahı yerden aldım ve bilge adamın karnına ateş ettim. Bunu o kadar hızlı yaptım ki düşünmedim bile. Ateş ederken bilge adamın suratında bir dehşet vardı. Sonra o dehşet bir gülümsemeye dönüştü.

-Bunu tahmin etmemiştim, dedi. Sesi hala sakindi. Niye beni vurdun? Bir kişi öldürmek bile yeterince zor değil miydi?

Konuşmaya başladım ve düşünmediğimden emindim sanki başka bir benin kontrolüne girmiştim.

-Sağ ol (Sağ ol mu ne saçmalıyordum ben) .Evet artık içim bomboş ve bunu dogmalarla doldurmamaya karar verdim(Gerçekten böyle bir karar mı verdim).Bu çocuğun ölmesindeki asıl suçlu benim bana zor durumda kalınca sadece vahşi bir hayvan olduğumu gösterdin.(Hayır o da suçlu ben o çocuğu öldürmek istemedim). Bu sistem bizi insan yapmıyor sadece evcil bir hayvan yapıyor(Ne dediğimi bilmiyordum ama benliğimin karanlıkta silikleşmeye başladığını hissetim). Ama ben gerçekten bir insan olmak istiyorum(Sanırım ben yani eski ben ölüyordum. Daha az önce vahşice kendim yerine çocuğu öldürdüm demek işin hilesi buymuş benim her şekilde ölmem gerekiyormuş)

-Bu soruma cevap değil, beni neden öldürdün? ,diye yineledi bilge adam.

-Beni tüm dayatmalardan kurtardın ama sen de benim için bir dayatmadan başka bir şey değilsin. Yol göstermek istediğini biliyorum ama zaten tüm dayatmaların temeli buna dayanır. O yüzden ölmen lazım.
Bilge adam gülmeye başladı en başta gördüğüm hüzün tamamen kaybolmuştu. Ölüyordu. Ve eski ben de iyice silikleşmeye başladım.

Ölmeden önce son sözü şu oldu.
-Gerçeği ararken hep bir terslik olduğunu biliyordum. Ben de başka bir bilge adam tarafından bilge adam yapıldım. Demek kaçırdığım nokta buydu ha.
Gülümseyerek can verdi.
Ve eski ben de aynı sıralarda kayboldum.

Eski kişilik yavaşça hiçliğin sonsuzluğuyla birleşir. Yeni kişilik gerçeği aramak üzere kapıdan çıkar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder